28 Şubat 2012 Salı

KIZILDERİ KABİLE REİSİ SEATTLE’IN ABD BAŞKANINA MEKTUBU

Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.

Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.

Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.

Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.

Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.

Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.

Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocuktan olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.

Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?

Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?

Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölmez mi?

Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.

Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.

Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.

Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar. Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak.

Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.

Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.

Ölü mü dedim?... Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.

Şef Seattle, 1854

24 Şubat 2012 Cuma

WordPress İle Blog Açmak

Çok zordur bu blogu açmak hiç başlamadan bırakın demek tabiki de saçmadır.Blog açmak en keyifli en güzel en kolay işlerden birisidir.Şimdi step step anlatmaya başlıcam.
step 1 : şu adrese giriyoruz. http://tr.wordpress.com/
step 2 : sol tarafta “get started here” yazan kutucuğa tık yapalım.
bizi bu adrese yönlendirdi.https://tr.wordpress.com/signup/ eğer yönlendirmediyse sorun var demektir.baştan başlayalım.
step 3 : “blog adresi” yazan yere blogumuzun adını yazcaz.altındaki kullanıcı adı bizim ilerdeki admin panelimizin kullanıcı adı olacak ve şifre de aynı şekilde admin paneli şifremiz olcak.bunları girdikten sonra e-mailimizi yazalım.sonra en altta free yazan yerde “create blog” a tık yapalım.sonra bi aktifleştirme işlemi olacak.e-mailimze gelen mail de aktif bloga tıkladıktan sonra.blogumuz aktifleşir.yeniden gelen mailde size bilgileri verir.
şimdi blog kuruldu ama geliştirmemiz lazım böyle kalacak değil.
www.sitenizinadı.wordpress.com/wp-admin adresinden admin panelinize ulaşırsınız.kullanıcı adı ve şifreyi girdikten sonra admin panelinize girersiniz.şimdi geliştirmek için neleri kullanacağımız neler ne iş yarar onları anlatcam.
step 4 : “yazılar” kısmı bizi ilgilerndiren bi kısım.burada yazdığımız herşey ana sayfada yani indexte çıkar.yazılara tıklıyoruz.zaten hello world die bu salak wordpress developerları bi yazı yazmış bize örnek olsun diye.onu değiştirelim.hello world ü silin ve yerine başığınızı yazın.sonra içerik kısmına içeriğinizi ekleyin.yeni bir yazı oluşturmak için en üstte “posts” yazan yerin yanında yeni ekle die bi buton var.onu tıklayıp milyon tane yazı girebilirsiniz.
step 5 : “sayfalar” kısmında sekme açabiliriz.zaten sayfalara tıkladığımızda “about” die bi sayfa oluşturmuş wordpress isteseniz bunu değiştirin.isterseniz yeni ekleye tıklayarak milyon tane sayfa ekleyin.saayfaları görmek isteyen varsa en üstte ana sayfanın yanında dizilirler kendileri.
step 6 : “görünüm” görünüm sekmesinde temalara tıklayarak istediğiniz temayı aktifleştirebilirsiniz.
step 7 : site başlığının yanında yazan o salak saçma “bir başka wp sitesi” yazan yeri ayarlar/general den değiştiriyoruz
Resimleri,videoları html olarak yazılarınıza dahil edebilirsiniz.youtube daki share butonunun altındaki embed kodları bu işe yarar. ya da img src kodu resim yüklemeye yarar.

Photoshop – Avatar Yapımı

Avatar yapımında bize lazım olacak olanlar :
1-Avatarın kendine has kulakları var onu indirelim burdan
2-Başka bişiye gerek yok :D

ADIM 1-resmimizi açalım
ADIM 2-öncelikle yüz kısımlarını boyyacaz. fırça aracını seçelim. mode: color yapalım. opacity : %50 yapalım.bu aşamada yüz kısmını (saçlar ve gözler hariç ) 4 aşama ile boyayacağız.sırasıyla şu renkleri yüzde uygulayın #5d7a99 – #32576a – #3c6986 – #54809b..
uygulama bittikten sonra opacity değerini %10 yapın ve şu renk ile tekrar boyayın #472a50






ADIM 3 -şimdi kulakları ekleyelim.indirdiğiniz kulaklardan küpeli olanı dişi avatar için küpesiz olanı erkek avatar içindir.ben de küpesiz olanı ekledim :D  .photoshopta kulakları açıyoruz ve küpesiz olanı move tool ile seçiyoruz ve resmimize aktarızyoruz.ctrl+t kombinayonu ile kulağın boyutunu ve eğriliğini ayarlıyoruz.burası çok önemli çünkü avatarların kulakları eğri oluyor.ve seçtiğiniz resim boyutlarına göre büyüklüğünü ayarlamanız gerekiyor.şimdi gelelim diğer kulağa.tekrardan ears sekmesindeki kulağı move tool ile seçip resmimize aktarıyoruz.ctrl+t yapıp sağ tık yapıyoruz ve “flip horizontal” e tıklıyoruz.ayarlamalarını yaptıktan sonra seçimi kaydediyoruz.

ADIM 4- şimdi gözleri büyüteceğiz.başlamadan önce layerlarla oynamamız lazım.”ear 1 ve ear 2″ layerlarını ctrl+alt tuşu ile aynı anda seçiyoruz ve ctrl+e ile birleştiriyoruz.şimdi iki tane layer oldu.backgraund layerini da birleştirelim ve kalan tek layer ı da sağ tık ve duplicate layer yaparak kopyalayalım.seçili layer kopyalanan olsun.şimdi gözleri büyütmeye başlayabiliriz.polygonal losso tool ile göz çevresinde kaşları da içine alan bi seçim yapalım.ve ctrl+t kombinasyonunu seçerek W ve H değerlerini 130 yapalım.seçimi kaydedip kaldıralım ve şimdi smudge tool u seçip kalıntıları yok edelim.

ADIM5- şimdi zor kısımlardan biri burunla oynayacağız.rectangular tool u seçelim ve yüz kısmını içine alan büyük bir seçim yapalım ve shift+ctrl+x kombinasyonunu çalıştıralım.aşağıdakine benzer bi şeklide burun yapın arkadaşlar.

ADIM 6- şimdi dodge tool ile biraz aydınlık burn tool ile biraz gölge vericez.özellik burun çevrelerine. exposure değeri %10 olsun.

ADIM 7- şimdi gözlerle oynayacağız.polygonal losso tool u seçin ve göz bebeklerini seçim haline getirin.ctrl+t kombinasyonunu çalıştırın ve gözlerin normalden 1.5 kat daha fazla büyük olmasını sağlayın.seçimi kaydedin.sonra gözleri boyamak için sarı rengi kullanacağız.yeni bi layer oluşturun ve modunu “overlay” olarak ayarlayın.fddc00 bu rengi seçin ve göz bebeklerini ( içindeki siyah nokta olmadan ) boyayın.

ADIM -8- şimdi avatarın dövmelerini yapacağız  buradaki görselde olduğu gibi bişi olcak..şimdi polygonal losso tool ile şekildeki gibi seçimler yapalım ve seçimlerin için de fırça ile dolduralım.fırça aracı– mod : normal ,opacity : %8 renk siyah.

ADIM 9- şimdi avatarın yüzündeki nurları yapacaz :D .. resminizi büyüklüğüne göre brush size ı ayarlayın benim resim 400 px ve siz 5 . brush mod : soft light ..opacity :100 . denk gelen yerlere vurabilirsiniz arkadaşlar ama bo.unu çıkarmadan :D

ADIM 10 ve son — bi tane orman resmi lazım . burdan edinin . avatarımızı quick selection tool ile seçin ve kopyalayın sonra ps de açtığınız orman resminin üste atın ctrl+t ile gerekli düzenlemeleri yapın.gerekli görürseniz orman layerını ctrl+u yaparak renk ayarları ile oynayın.
kolay gele …:D

Her İstediğiniz Gerçek Olsun.Büyük Sır Kuantum Felsefesi

Tarihte çok az kişinin bildiği ve bu kişilerin istediği her şeye ama her şeye sahip olabildiğini biliyor musunuz? Siz de kuantum felsefesini yani çekim yasasını öğrenerek her istediğinizi gerçekleştirebilirsiniz.
Şimdi Çekim Yasasıyla Başlayalım
Çekim yasası düşündüklerinizin başınıza gelmesidir.Beyin ne düşünürse başınıza onlar gelir.Burada önemli olan her zaman pozitif düşünmektir.Pozitif düşünelim ki her zaman başımıza pozitif olaylar gelsin.Şimdi bu dökümanı okuyanlar bunun imkansız olacağını düşünecekler.O zaman bu hikayeyi okuyun bakalım.
Bir adam gerçek aşkını bulamadağından yakınırmış her zaman.Hayatta değer verdiği iki şey kedisi ve bisikletiymiş.Bir gün bisikletiyle alışveriş merkezine gitmiş ve bisikletini bi direğe kilitlemiş.Geri döndüğünde bisikleti yokmuş.Birisi kilidi kırıp bisikletini çalmış.Bu adam hiç olumsuz düşünmemiş ve evinin yolunu tutmaya başlamış yürüyerek.Alışveriş merkezinin kapısında bir kadın görmüş ve ”işte bu ” demiş.Nihayet hayallerini süsleyen hatunu bulmuş.Hatun alışveriş merkezine girmiş.Tabi arkasından adamımız da girmiş.Kadın alışveriş merkezinin en üst katındaki kafeye oturmuş.Sanki birini bekliyormuş havası varmış kadının üstünde.Adamımız hiç negatif düşünmeden yani ”belki sevgilisini bekliyordur,belki evlidir’ demeden gitmiş kadının yanına.Bu kadının evet diyeceğini sanki önceden biliyormuşcasına bunun da hiç olumsuz bi yanını düşünmemiş.Ve çok olumlu bir öngörüşme sonrası kadın adamımızın teklifini kabul etmiş.Adamımız şimdi evli ve ondan iki tane de çocuğu var.Kuantumu gerçekleştirmek için her zaman pozitif düşünceye ihtiyacımız vardır.
Şimdi Kuantumu oluşturan aşamalara bir bakalım..
1-Pozitif düşünce
2-Sormak
3-İnanmak
4-Evrenin Sorunuzu Cevaplamasını Beklemek
Kuantumun gerçekleşebilmesi için pozitif düşüncenin önemine değindik.Pozitif düşünürseniz hep mutluluklar sizi bekleyecektir.İkinci aşamada yani sormak aşamasında gerçekten ne istiyorsunuz.bunu kendinize sorun.İstediğiniz şeyleri bir yerlere not edin.Burada yine bir hikaye anlatmak isterim.
Bir adam yerden bir taş buluyor ve isteklerini bu taşa anlatıyor.İstedikleri olunca da şükrediyor.Onun için de bu taşın adını şükran taşı koyuyor.günlerden bir gün bir arkadaşı ona çocuğunun hasta olduğunu ve kendisinin şükran taşına ihtiyacının olduğunu belirtiyor.adamımız sokağa çıkıyor ve yerden bulduğu güzel görünümlü taşları arkadaşına yolluyor.Aylar sonra taşın işe yaradığını ve oğlunun iyileştiğini haber eden bi email geliyor.Burada o adam gerçekten inanmış ve o taş sayesinde hiç negatif düşünememiş.Böylece evrendeki pozitif enerjisi üzerine çekmiş.
Arkadaşlar yapabileceğinize inanın.kendinize bir pano yapın ve yapmak istediklerini o panoya yazın.Göreceksiniz ki hergün bu panodaki hedeflerinize bir adım daha atmışsınız.Eğer inanırsanız olmasını istediğiniz şeylere evren size mutlaka cevap verecektir.
Şimdi de gelelim İlişkilerde Kuantuma :D
Arkadaşlar Kuantum aşamalarını gerçekleştirerek istediğiniz şekilde ilişki kurabilirsiniz.Patronunuzla aranız mı kötü,kız arkadaşınızla kavga mı ettiniz ya da kız arkadaş mı istiyorsunuz,babanız size dayak mı attı vs.. Her şeyi kuantumla halledebilirsiniz.Hiç olumsuz düşünemeye gerek yok.önce olumlu düşünün ve patronun ya da kız arkadaşınızın size neden kızdığını bi yerlere yazın.sonra patronunuzun ya da kız arkadaşınızın olumlu yanlarını yazın..Eminim sizi daha iyi hissetirecek birşeyler bulacaksınız.
Kız arkadaş elde etmek istiyorsunuz ve bulamıyor musunuz? önce kendinize bir pano yapın ya da dert yakınacağınz ona sır vereceğiniz bir simge bulun.Bu herhangi bir şey olabilir.para,yüzük işte herhangi bir şey..kendinizi inandırın ve o simgeye bir gün olacağını söyleyin ya da o panoya istediğiniz kız için bir şeyler yazın.Ama istemekten vazgeçmeyin.
Dostlar kuantuma inanın,pozitif düşünün,istediklerinize inanın ve tevekkül edin eminim birgün olacaktır istedikleriniz..
örnekler The Secret belgeselinden alındı.

ELHAMRA SARAYI

TARİHİ
•Dıştan bakıldığında kaba bir kule ve çatılar topluluğudur.
• İnce bir planı ya da mimarisinde bir zarafet yoktur.
•“İçerideki güzelliğe dair bir ipucu vermiyor.” Amerikalı yazar Washington Irving, 1829′da Elhamra Sarayı’nı böyle tanımlamıştı.
•Elhamra Sarayı’nın temeli 1232 yılında, Gırnata Emirliği yani Beni Ahmer (Nasiriler) devletini kuran 1. Muhammed zamanında atılmıştır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ
•”El hamra” sözcüğü Arapça’da “kırmızı kale” anlamına gelir ve kalenin bu adının, yapımında kullanılan kil ve kum karışımı bir tür kerten kaynaklandığı sanılır.
•Kale duvarlarının dış ve iç süslemelerindeki mavi, yeşil renkler ile yaldızlar zamanla solmuştur.
•Elhamra Sarayı 14 hektarlık bir alanı kaplayan, sağlam duvarlarının üzerinde süslü kulelerin yer aldığı bir yapıdır.
•37 Kuleden oluşmaktadır
•Yapımı 150 sene sürmüştür.
•İslam mimarisinin batıda bilinen en büyük örneğidir.
•Magrip mimarisinin en görkemli örneklerinden biri olan saray geniş bahçeler içinde yer alır.
Sarayın en önemli salonu sayılan Elçiler Salonu, resmi törenlerin yapıldığı ve elçilerin kabul edildiği salondur.
•Birçok bölümünde ince mozaik ve taş süslemeler olan sarayın duvar ve tavanlarında gümüş ve sedef kakmalar görülür.
•İspanya-Granada’dadır.
•El hamra hisarının üzerine her gelen hükümdarın yaptırdığı saraylardan oluşmaktadır.
•Düşmandan korunmak ve gözdağı vermek amacıyla kurulmuştur.
•askeri bir alan olarak tasarlandıysada zElhamra ilk olarak amanla emirlerin yaptırdığı yapılarla muhteşem bir saraya dönüştü.
•Girift bir yapıya sahip olan Elhamra Sarayı, birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlar, bu mekânların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden ibarettir.
•Saray mevcut haliyle halen göz alıcı bir güzelliğe sahip olmasına rağmen, buranın çok uzun yıllar kendi kaderine terk edildiği, adeta dilencilerin ve evsiz barksız insanların barınak yeri haline geldiği bilinmektedir.
•Ünlü Aslanlı Avlu’nun dört yanı 100′den fazla ince sütunla çevrilidir. Havuzun kaymaktaşından (albatr) yapılmış fıskiyesi 12 mermer aslan üzerine yerleştirilmiştir.
•Sarayın salonlarındaki havuzlar kanallarla avludaki havuza bağlanır.
•Mermerden yapılmış İki Kız Kardeş Salonu’nun duvarları mavi, yeşil doğu desenleriyle bezenmiş; kubbe ise petek biçiminde yapılmıştır.
•Zengin görünümlü mugarnas kubbelerden garip bir güçsüzlük ve öteki dünyaya ait olma hissi yayıldığı kesin -ahşap çerçevelerden sarkan janjanlı petek şekilleri ince sütunlarla destekleniyor. Ayetler, İslam cennetindeki dört nehri tasvir ederken, yıldızlardan ve cennetlerden, kanallarda akan nehirlerden bahseder. Bu yapının mimarları da ana öğeler olarak suyu ve ışığı kullanmışlar.
•Elhamra Sarayı’nın planı, dört girişli dairelerden oluşan bir bahçe ve avlulardan oluşmaktadır.
•Adları başlı başına bir şeyleri çağrıştırıyor:
• Mersin ağacı Avlusu (uzun bir havuzun etrafını sarıyor);
•Kız kardeşler Salonu (Yere monte edilmiş iki beyaz mermer taş)
Aslanlar Avlusu (ortadaki 12 aslandan oluşan çeşmenin adını almıştır).
•Elçiler Salonu bürokratik işlerin yapılacağı bir yer olarak düşünülmüş -kraliyet huzuruna kabul ve mahkeme işleri- ancak yine de görüntü bir cenneti andırıyor.
Sonuç
•Genel Görünüm : Sarayın konum olarak yüksek bir kesimde inşa edilmesi diğer devletlere üstünlüğü vurgulamak,onlara göz dağı vermek ve gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olmak içindir.Sarayın büyüklüğü o zamanın hakimi olan Müslüman Ben-i Ahmer Devleti’nin diğer hristiyan devletlere karşı üstünlüğünü simgelemektedir.Sarayın dış görünümünün biçimsiz olması eski hisar üzerine yapılmasından ve her gelen hükümdarın saraya ek saray yaptırmasından kaynaklanmaktadır.
Ancak dış görünümüyle iç görünümü arasında hiçbir bağlantı yoktur.Dış görünümüyle biçimsiz olan saray zıt olarak içinde doğu kültürünün süslemelerini,ihtişamını barındırarak bu bölgenin artık İslam toprağı olduğu kanıtlamaya çalışılmıştır.Dışardan korkutucu gibi görünen saray bahçelerinde fıskiyeler,havuzlar,ferahlatıcı yeşil alanlarla adeta bir cenneti andırmaktadır.Hatta elçiler salonundaki,kralın huzuruna kabul ediş yeri ve mahkeme salonu bile barındırdığı karmaşık ve korkutucu etkinin dışında cenneti anımsatmaktadır.

Sarayın içinde on iki aslanlı avlu bulunmaktadır.Avlunun ismi avlunun ortasında bulunan on iki aslan figürlerinden kaynaklanmaktadır.Avlunun orta kısmında  bulunan aslan figürleri liderliği,gücü,korumayı,güveni sembolize etmektedir.Ayrıca bu on iki aslanın arasında bir fıskiye bulunmaktadır.Burada suyun saflığı,temizliği,dürüstlüğü ifade etmesinden faydalanarak devletin hükmettiği alanlar içerisinde dürüst,adeletli bir yönetim sembolize edilmeye çalışılmıştır.

Genel olarak El Hamra Sarayı gücü,ihtişamı,dini, güveni  sembolize etmektedir.

Atatürk’ün Türk Ordusu Hakkındaki Sözleri

Ordu, Türk Ordusu!.. İşte bütün milletin göğsünü itimat, gurur duygularıyla kabartan şanlı ad! Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için harcamakta olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız teminatıdır.1937 (Atatürk’ün S.D.I, s. 387)

Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felâket ve sıkıntılardan ve düşman saldırısından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, Cumhuriyet’in bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve vasıtaları ile donatılmış bir şekilde vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, içi ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır.
1938 (Ulus gazetesi, 30. 10. 1938)

Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir: Biri millet kararı, diğeri en elim ve en güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla lâyık olma niteliği kazanan ordumuzun kahramanlığı; bu iki şeye güvenir. Arkadaşlar! Kumandamız altında bulunan ordular, gerçekten kahramanlığına güvenilir ordulardır. Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, fedakârlıklar göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmıştır. Millet ve memleketin gerçekten minnet ve teşekkürüne hak kazanmıştır.
Arkadaşlar, Türkiye en zayıf zannolunduğu bir zamanda en kuvvetli olduğunu ispat etmiştir; ordusu sayesinde! Ordumuz vatan içinde zafer kazanmıştır. Bu hâdise Türkiye’nin fevkalâde gücüne, yüce kararlılığına ve ölmez varlığına en belirgin delildir. Düşmanın vatan içine girmiş olması, düşman lehine birçok durum ve sebepler doğurur. Bütün bu güçlükleri aşarak düşmanı vatan içinde mağlûp etmek, mahvetmek başlı başına bir varlık, büyük bir kuvvet eseridir. Vatan içerisinde mağlûbiyetin sonucu son derece fecidir, tehlikelidir. Bu gerçeği doğrulayan yakın ve uzak tarihî örnekler çoktur.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 171)

Ordumuzun başında ölüme giden, seve seve kanını akıtan, vücutlarını parça parça etmekten zevk alan subay ve komutanlarımızın kahramanlığını söylemek gereksizdir. Fakat buna bir kelime ilâve ederek, söz konusu olan bir fikri açıklığa kavuşturmak isterim: Memleketimiz ve milletimiz her ne vakit felâketlere maruz kaldıysa, hiç şüphesiz ki bütün vatan evlâtları, memleket evlâtları en büyük fedakârlığa katlanmaktan çekinmemiştir. Yalnız, bütün bu memleket evlâtlarını, vatanın savunulması için ölüme sevk etmek sorunluluğunu üzerine alan ve aynı zamanda onların ilerisinde göğsünü düşman kurşunlarına geren subaylardır, komutanlardır.
1923 (Atatürk’ün S.D.I, s. 311)

Bu taarruz gününde*, en son kanatta bir tümenimiz      -57. Tümen- taarruzlarını yöneltirken, kuvvetlerini biraz birbirinden uzakta bulundurmuştu. Bu nedenle düşman üzerine, etkili bir baskı yapamıyordu. O tümenin komutanı Reşat Bey adında bir zattı. Bu zatı çok eskiden tanıyorum; Muş’ta beraber muharebe yaptık, Suriye’de çok muharebeler yaptık. Çok kıymetli bir askerdi; şahsen bana sevgisi ve güveni vardı. Telefonla sordum: “Niçin hedefinize ulaşamadınız?” dedim. Cevap olarak dedi ki “Yarım saat sonra bu hedeflere ulaşacağız!” Halbuki, yazık ki yarım saatte bu hedefler ele geçirilememişti. Tekrar sorduğum zaman, telefonda Reşat Bey’in son vedanamesini okudular; orada diyordu ki: “Yarım saat içinde size o mevzileri almak için söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam!” Bu misali, Reşat Bey’in o hareketini takdir etmek için söylemiyorum. Tabiî öyle bir muamele ve öyle bir hareket, bizce kabule değer değildir.Yalnız, ordumuzda subayların, komutanların kendilerine verilen vazifeyi yapmada gösterdiği, istekle ileri atılışı ve namus hissini göstermek isterim. Gerçekten, ordumuzdaki subaylar ve komuta yüksek heyeti, birbirlerine karşı böyle bir sevgiyle, hürmetle, inan ve güvenle bağlıdır ve  üstünden aldığı emri bir namus sayarak yaparlar.
1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 245-246)

Bütün tarih bize gösteriyor ki, milletler, yüksek hedeflerine erişmek istediği zaman, bu coşkuları karşısında üniformalı çocuklarını bulmuşlardır. Tarihin bu genelliği içinde yüksek bir ayrılık bizim tarihimizde, Türk tarihinde görülür. Bilirsiniz ki Türk milleti, ne vakit yükselmek için adım atmak istemişse, bu adımların önünde daima baş olarak, daima yüksek millî ideali gerçekleştiren hareketlerin önderi olarak, kendi kahraman çocuklarından kurulu ordusunu görmüştür. Bunun içindir ki Türk milleti, tehlikelere karşı elinde kılıç yürümeye hazır bulunan kahraman çocuklarına derin güven beslemiştir ve bu güveni daima besleyecektir. Bundan sonra da, Türk milletinin yüce idealinin gerçekleşmesi için kahraman asker evlâtları hep önde gidecektir.
Bugün Türk milleti, muvaffak olduğu her hayatî şeyin kahramanı olarak kendi ordusunu, ordusuna komuta eden öz evlâtlarından kurulu subaylar topluluğunu, yüksek komuta kurulunu görmektedir. Millet ve kahraman çocuklarından meydana gelen ordu, o derece birbiriyle birleşmiştir ki, dünyada ve tarihte bunun örneği pek seyrektir. Bu millî görünüş ile daima övünebiliriz.
1931 (Ayın Tarihi, Sayı: 84-85, 1931. s. 7291)

Yürümekte olduğumuz yenilik, gelişme ve medeniyet yolunda sizlerden oluşan bir Türk ordusuna dayandıkça, mutlaka muvaffak olacağımıza imanın tamdır. Şimdiye kadar olduğu gibi, birbirimize dayanarak ve hep beraber milletin iradesine dayanarak yürümekte devam edeceğiz. Milletimizin yol almaya mecbur olduğu aşamalar büyüktür; erişilmesi zorunlu olan hedefler çoktur. Mutlaka bu aşamalar geçilecek, en ışıklı hedeflere varılacaktır. Onun için birbirimize vereceğimiz işaret: İleri! İleri! Daima ileridir!
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 234)

Milletimiz tam bir azimle toplumsal ve fikrî gelişimine çalışırken, onu yolundan alıkoyacak iç ve dış engellerin karşısında kuvvetli, kudretli, yüksek vazifesini anlamış kahraman ordumuzun hazır bulunduğunu düşünerek gönlü rahat olabilir. Bütün millete tereddütsüz ve kalpten inanarak söyleyebilirim ki, Cumhuriyet orduları cumhuriyeti ve mukaddes topraklarını güvenle koruma ve savunmaya güçlü ve hazırdır.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 229)

Türk milleti ordusunu çok sever; onu kendi idealinin koruyucusu telâkki eder.
1931 (Ayın Tarihi, Sayı: 84-85, 1931. s. 7291)

Ordunun vazifesi, vatanı çiğnemek isteyen düşmana karşı ayağa kalkmaktır. Bu kalkış, elbette yerinde durmak için değil, düşmana atılmak için olursa kalkılmış olduğuna değer.
1914 (Mustafa Kemal, Z. ve K. Hasbıhal, s.19)







Millî ordu, millet birliğinin ve devlet varlığının en göze çarpan örneğidir. Ordu, harice karşı devletin varlığını temin ve icabında dahilde büyük asayişsizliği ortadan kaldırır. Her ferdin, devlet içinde yerine girmek vazifesi ve her ferdin devlet için mesuliyeti, ordu hayatında fiilen âşikâr bir surette görülür. Ordu, cumhuriyet aleyhine teşebbüslere karşı, devlet ve hükûmetin irade ve kuvvetini belirtir. Bu suretle herkesi devlet düzeninden, devlet emniyetinden hissedar kılmak vazifesini yapar.Devlet ve hükûmet gibi ordu dahi kendisi için bir varlık değil, belki, milletin yaşamak ve var olmak iradesinin bir şeklidir. Ordunun devlete karşı en birinci vazifesi, azamî kudret ve kabiliyete malik olmaya çalışmaktır. Devletin büyüklük ve şerefi bununla yükselir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 116)

Türk vatandaşı kesin olarak bilmelidir ki, bir milletin insanlık ve medeniyet âleminde yükselmesi ve muvaffak olması, yalnız ve ancak kendi kuvvetine dayanarak, hürriyet ve bağımsızlığını dokunulmaz bulundurmasıyla mümkündür. Bunun başka çare ve vasıtası yoktur.
Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddî, manevî fedakârlığı göze aldırmayan bir millet,esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 118)

Sağlam bir devlet hayatı için, ordunun lüzumuna delil aramak lüzumsuzdur. Etrafındaki devletler silâhlı oldukça, hayır, dünya yüzünde bir tek silâhlı devlet bulundukça vazifesini bilen bir devlet, bütün antlaşmalara rağmen ve bütün antlaşmalarla beraber kendi güvenliğini her şeyden evvel kendi kuvvetine dayandırır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 117)